Sevgili okurlarım!
Bugün köşe yazımda Antalya’nın ve Türkiye’nin bir kültür varlığı olan Antalya Müzesinin kuruluşu, kente ülkeye dünya kültürüne etkisi ve yıkılışı serüveninden bahsedeceğim.
Kentin en gözde mekânında kurulmuş olan 1988’de Avrupa Konseyi tarafından da “Yılın Müzesi’” seçilen Antalya Arkeoloji Müzesi, kuruluşundan bu yana yüzbinlerce yerli yabancı ziyaretçi ağırladı. 2024 yılında Antalya’ ya 16.6 milyon turist geldi. Antalya Arkeoloji Müzesini 175.970 kişi ziyaret etti.
Okul yıllarında iken ilk defa okul organizasyonu ile ziyaret ettiğim, gezerken oldukça heyecanlandığım , Roma Bizans geçmişin kültürel eserlerini görürken etkilendiğim müzenin bende unutulmaz hatırası kalmıştı.
Kentimizin simgesi Antalya Arkeoloji Müzesi sadece bir müze değildi, orada dersler yapılıyordu, konserler veriliyordu. Bir okul, bir kültür ve sanat evi konumundaydı.
Antalya Müzesine 2020'de yapılan deprem testinde “Yüksek riskli yapı” raporu verilmişti. Daha sonra basında çıkan haber ile “ Antalya Arkeoloji Müzesi" binasına ilişkin mevcut binanın yıkılarak yerine yeni bir müze yapılmasının planlandığı kamuoyuna yansıdı .Kültür ve Turizm Bakanlığı, 20 Mart 2025’te Antalya Arkeoloji Müzesi’nin yıkılacağını resmen açıkladı. Bakanlık, karara gerekçe olarak “ binanın depreme dayanıksız oluşunu ve artan depolama ihtiyacını” gösterdi.
Bakanlıkça yıkılacağı kararının kamuoyuna açıklanmasının ardından konusunda uzmanlar akademisyenler, çok sayıda sivil toplum örgütü bir araya gelerek müzenin yıkılması kararına karşı tepkilerini dile getirdiler. Tepkiler toplum nezdinde artınca, “Müze Çalışma Grubu” kuruldu. Kentine kültürel varlıklarına sahip çıkmak isteyen duyarlı vatandaşların, akademisyenlerin, uzmanların, aydın kesimin , siyasi partilerin, meslek odalarının ve farklı oluşumların karşı çıkmasına , mahkeme sürecinin devam etmesine rağmen maalesef hukuksuz ve kapalı kapılar ardında yürütülen süreç, kamuoyunun bilgisi dışında ilerletildi.
Antalya Arkeoloji Müzesi 16 Temmuz’dan itibaren ziyarete kapatıldı. 13 Eylül itibarıyla müzedeki tüm tarihi eserlerin taşıma işlemi tamamlandıktan sonra gece yarısı 4 ekskavatörle başlatılan çalışmalarda, ilk olarak kuzey bölümdeki Restorasyon ve Konservasyon Merkez Bölge Müdürlüğü'nün kullandığı ofisler, yemekhane ve idari personel ofislerinin bulunduğu iki katlı yapı yıkıldı. 13 bin 500 metrekare büyüklüğündeki ve 11 bloktan oluşan müze binasının diğer alanlarının yıkımı ise 18 Eylül 2025 itibarıyla tamamlandı ve moloz temizleme işlemi başlatıldı ve müzenin duvarları kepçelerle yıkıldı. 1972 yılından günümüze kadar varlığını sürdüren Antalya Arkeoloji Müzesi böylece halkın iradesi, uzman görüşleri, hukuksal süreç hiçe sayılarak yerle bir oldu.
Antalya Arkeoloji Müzesinin kısaca tarihinden söz edersek ;
I. Dünya Savaşı’nın ardından, 1919 yılında İtalyanların Antalya’yı işgali sırasında açıkta bulunan eski eserlerin İtalyan Konsolosluğu’na taşınmak istenmesi üzerine Antalya Lisesi öğretmeni Süleyman Fikri Erten, 15 Ekim 1919’da Antalya Mutasarrıflığına başvurarak kendisini fahri Asar-ı Atika memuru olarak tayin ettirdi. Müze kurma çalışmaları bu tarihte başladı.
İlk olarak Antalya Merkez’deki eski eserler, Tekeli Mehmet Paşa Camii karşısındaki terk edilmiş Bayraktar Baba Türbesi’nde toplanarak geçici bir depo müze oluşturuldu. 1922 yılında bu eserler, mübadele sonrasında boş kalan Panaya Kilisesi’ne (Alâaddin Camii) taşındı ve burada ilk müze binası kuruldu. 1937 yılında müze, Yivli Minare Camii’ne; 1972 yılında ise , Türkiye’de yarışma projesiyle inşa edilen ilk müze olma özelliğini taşıyan modern binaya taşındı.
Antalya Arkeoloji Müzesi Binasının Türkiye’deki müze mimarlığı tarihinde oynadığı öncü rolü vardı. 1964’te açılan bir yarışmayla seçilen ve Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler gibi dönemin önemli mimarları tarafından tasarlanan yapı konumundaydı.
1988 yılında “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Özel Ödülü”ne layık görüldü. 30 bin metrekarelik bir alana yayılan müzede kapalı sergi salonları, açık hava galerileri, çocuk bölümü, modern sanatlar sergi salonu, konferans salonu, kafeterya ve video gösterim alanı bulunuyordu.
Müze koleksiyonu, Alt Paleolitik Çağ’dan Bizans dönemine kadar geniş bir zaman dilimini kapsıyordu. Doğa Tarihi ve Prehistorya Koleksiyonu, bölge kazılarından elde edilen eserler, Roma dönemi çömlekleri, Perge kökenli mitolojik heykeller, lahitler, takılar, mozaikler, ikonalar, madeni ve cam eserler koleksiyonun öne çıkan parçalarıydı. Özellikle Perge’de bulunan Roma dönemi
2/3
heykeltıraşlık eserleri ve müze kurtarma kazılarından elde edilen ünik buluntularla Antalya Müzesi, dünyanın sayılı arkeoloji müzeleri arasında yer alıyordu.
Antalya Arkeoloji Müzesi Binası Mimari olarak modernist Cumhuriyet dönemi eserleri kimliğini taşıyordu. Cumhuriyet döneminin en önemli yapısı konumundaydı.
Günümüze kadar kentin en önemli kültürel varlığı Antalya Arkeoloji Müzesi Binası yapı için ilk defa 2020 yılında deprem riski gerekçesiyle yıkım kararı alınsa da, konusunda uzmanların görüşüne göre bu değerlendirmenin tam bir performans analizine dayanmadığı, yalnızca ilk aşama olan karot testiyle sınırlı kaldığı hususu vurgulandı.
Söz konusu bu bina eğer gerçekten riskliydi, çökme riski vardı, neden dört yıl beklendi? 2021’de yapılan zemin etütleri ve bazı çalışmaların ardından müze dört yıl boyunca faaliyet göstermeye neden devam etti? 2025 yılına gelindiğinde birden bire “bina çürüktür, depreme dayanaksızdır” raporu verildi. Bu süre zarfında niçin ziyaretçiler içeri alındı? O tarihlerde niçin binanın sağlamlığı hususunda gerekli tetkiklerin yapılarak sonuçlanmadı.
Hepimiz aklından geçen bir soru da; Acaba Antalya Arkeoloji Müzesinin apar topar yıkılmasında kıymetli arazi üzerinde birilerinin rant çıkarı menfaati mi vardı?
Gerçekten Cumhuriyet ile yönetilen, Demokrasinin tam manasıyla var olduğu ülkelerde , ülkeyi yönetenler halkın iradesine her zaman saygı duyar. Halkın istemediği uygulamaları asla yapmazlar. Uzman görüşlerine, hukuksal süreçlere riayet ederler.
Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının halka ait olduğu bir yönetim biçimidir. Bu sistemde yönetme yetkisi, halkın doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kullandığı bir yapıyla organize edilir.
Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi esasına dayanan bir siyasal rejimdir. En temelinde, halkın siyasi karar süreçlerine katılması, yöneticilerini seçmesi ve onları denetlemesi yer alır. Ülkemizde maalesef demokrasi kurallarıyla , kurumlarıyla, bireysel hak ve özgürlükleriyle tam manasıyla işlemiyor.
Antalya halkı daha önce de bu tür uygulamaya tanık oldu. Şehir merkezinde kültürel varlıklarımız arasında olan üç güzide binamız yıkılmıştı.
Geçmişi hatırlar isek ; Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Menderes TÜREL zamanında da 2007 yılında, 1941-1945 arasında devlet vatandaş işbirliğiyle yaptırılan, İnönü İlköğretim, İsmet İnönü Kız Enstitüsü ve Antalya Doğum ve Çocuk bakımevi binalarını yıktırmış yer altı çarşısı yapmayı planlamıştı. Bu dönemde Antalya Arkeoloji Müzesinin yıkım kararında hukuki süreç beklenilmediği gibi o dönemde de Antalya 2. İdare Mahkemesi’nin 20 Ağustos 2007’ta vermiş olduğu yürütmenin durdurulmasının reddi kararı henüz taraflara tebliğ edilmeden, karara Antalya Bölge İdare Mahkemesi nezdinde bir hafta içinde itiraz hakkı var iken, bu hak kullandırılmadan ve hukuki süreç bitmeden yine bir gecede yıkıma başlanılmıştı. Antalya kentinin tarihi kültürel varlıkları olan güzide binaları yok edilmişti.
Günümüz inşaat teknolojisin en üst seviyelerde olduğu bir dönemde tek katlı olan bir binanın Antalya Arkeoloji Müzesinin güçlendirmesinin mümkün ve daha ucuz iken, kültür varlığımız kentimizin simgesi söz konusu binanın yıkılmasıyla, bir dönemin kültürel ve kamusal mirası silindi.
Antalya Kent Konseyi’nin raporları ve İnşaat Mühendisleri Odasının teknik değerlendirmelerine uzman akademisyenlerin görüşüne göre, falezler üzerinde yer alan tek katlı bu yapı, mimari özüne zarar verilmeden güçlendirilebilme çalışması çok rahat şekilde yapıla bilinirdi.
Basında yer alan bilgilere göre Antalya Arkeoloji Müzesinin yıkım ve yeni müze için 2,5 milyar TL'lik bir bütçeden söz edildi. Türkiye’de ekonomik sıkıntı sürüyor iken, çalışan emekli dar kesimde onca insan güçlükle geçiniyor iken, oysa mevcut binanın güçlendirilmesi yalnızca 180 milyon TL gibi çok daha düşük bir maliyetle yapılabilmesi mümkün gözüküyordu. Mevcut müzenin orijinal tasarımı korunarak restore edilebilir güçlendirme çalışması fevkalade yapıla bilinirdi.
Ama maalesef geçmişte olduğu gibi halkın iradesine , konularında uzman akademisyenlerin görüşüne bakılmadan , mahkeme süreci beklenilmeden mevcut binanın restorasyonu güçlendirilmesi çalışması göz önüne alınıp değerlendirilmeden, süreç şeffaf yürütülmeden kentin bir kültürel varlığı daha birileri tarafından yok edildi.
Yıkılma öncesinde Antalya Arkeoloji Müzesinde bulunan kentin, Anadolu’nun geçmiş tarihine ışık tutan paha biçilmez onca eserin taşınması nasıl korunacağı konusunda da yeterli açıklama yapılmadığı için endişe yaratıyor. Müze içinde dışında bulunan onca kültür eserinin sigortalanması, envanterinin tutulması nem ve sıcaklığa karşı önlem alınması, paketlenmesi saklanması da gerçekten çok önemli.
3/3
Antalya halkının ötesinde tüm yurttaşlarımızın bölgemizde ve ülkemizde bulunan geçmiş tarihi aydınlatan tüm tarih kültür eserlerine , kültürel varlığımız müzelerimize sahip çıkmasını, bu tür oldu bittiler le , halkın iradesini hiçe sayarak, çoğu yerde rantı öne çıkaran zihniyete fırsat vermemelerini diliyorum. Bu tür kültürel varlıklarımıza karşı uygulanan, hukuksal süreçleri beklemeyerek yapılan yıkımlara karşı milletçe tepkimizi göstermeliyiz. Geçmişin tarihsel kültürel izlerini 20. Yüzyıl Cumhuriyet Dönemi kamusal değerlerimizi hafızalardan kolayca silinmemesine ön ayak olan uygulamalara yıkımlara asla izin vermemeliyiz.
Kültürel Varlıklarımıza sahip çıkmanız dileğiyle.
Hoş çakalın!